Prof. Dr. Rehat Faikoğlu – İSTANBUL

Paylaş
 

 

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı demişti şair Orhan Veli. Ben ise gözlerim açık dinliyorum İstanbul’un çığlıklarını.

İçim parçalanıyor, uykularım kaçıyor bu çığlıklardan. Ambülans sesi değil , itfaiye sireni hiç değil. Taşı toprağı altın diye gelinen İstanbul’da, duyulan seslerin ne su sesi, ne para sesi nede kaynanamın son nefesi olmadığı aşikâr. Düpedüz aşikâr. Düpe düz İstanbul’un yüzümüze haykırışları.

Üç imparatorluğa başkentlik yapmış tarih dolu, hatıra dolu, güzellik dolu bu doğa harikası ölmüş de ağlayanı yok.

Sabah kalkınca ah bu ne güzel bir keşmekeşlik, ne güzel bir planlama bozukluğu diyerek evvela seke seke arabanızın yanına gidiyor ve serüveniniz başlıyor. Seke seke gidiyorsunuz çünkü her tarafta kazılmış yollardaki bakımlar mütemadiyen devam etmektedir(!) Fifilerin, finoların kakalarına, medeniyet simgesi(!) olan yollara atılmış balgamlara basmamak için İstanbul sokaklarında mehter takımı gibi yürümek lazım. İsterseniz bolero dansı yapın.

Eşsiz güzellikte olan trafik keşmekeşine mi daldınız?

Kolay gelsin. Her gün üretime dönüştürülebilecek saatlerce verimli zaman, trafik tıkanıklıkları nedeniyle kaybedilmektedir. Ticari hayat etkilenmektedir. Toplu ulaşım hizmetleri düşük hızlara inmekte ve servis kayıpları ortaya çıkmaktadır. Hız düşünce motorlu araçlar en yüksek düzeyde egzoz gazı yaymaya başlamaktadır. Böylece bu olguların yaşandığı yollar boyunca yaşam kalitesi hızla düşüş göstermektedir.

Trafik tıkanıklıkları artık sadece bir sıkıntı kaynağı olarak görülmemeli, aynı zamanda ekonomi üzerinde olumsuz bir etki olarak da görülmelidir. Çare mi(!) Heyhat yetkililerimiz bizim için en iyisini düşünüyorlardır.

İstanbul’da herkesteki kanı trafikteki araba sayısının fazla oluşu. Bunu böyle bilen veya diyenler ya sayı saymayı bilmiyorlar ya da dünyadaki gerçekleri.

Çünkü İstanbul’da ki araba sayısı bir milyon dört yüz seksen üç bin yedidir.( 2014 Ekim TÜİK verileri)Çok az. İnanın çok az.

Bu İstanbul’daki nüfusa göre kaç mı olmalı? Bu rakama tam üç milyon daha ilave ediniz. Oldu mu? O zaman İstanbul’un halini düşünebiliyor musunuz? Bu verileri nereden mi biliyorum? Bu mutsuzluğu bu kadar derin yaşamamak isterdim. Ama olmuyor. Niye Rehat üstüne üstlük Kadın Doğum profesörlüğü, Sağlık Yönetimi Profesörlüğü yetmiyor mu? İdi de birde Çevre mühendisliği doktorası yaptın diyorum. Böyle olunca Çevre ile de ilgilenirsin ve mutsuz olursun.

Avrupa Birliği normlarına göre dünyada en çok araba sayısı olan ülke San Marino.( 1000 kişiye 1263) ABD 797.Avustralya717. Komşu Yunanistan 624. Türkiye’yi merak ediyorsunuz değil mi? 233.Bu durumda nüfusa göre İstanbul’a diğer ülkelere göre alt seviyede olmamıza rağmen 3 milyon daha araba olması lazım trafikte. Ne mi? Olur. Varın siz düşünün artık gerisini.

Hareket halindeki otomobiller kentsel alanda çok kıymetli mekanları egemenliği altına almaktadır. 50.000 kişiyi bir saatte bir yöne otomobil ile taşıyabilmek için 175 m, otobüsle taşıyabilmek için 35 m.., raylı sistemle taşıyabilmek için 9 m. genişliğe gereksinme vardır .

Bu rakamlar İstanbul için geçerli mi ? Kentin yolağı taşıt talebine göre mi oluşturulmalı, yoksa ulaşım talebi toplu ulaşım sistemlerinin yardımı ile mevcut yolağı içinde mi cevaplandırılmalı? Biz de yapılmakta olan ikincisi. Bu da bir süre sonra yetersizliklere yol açmaktadır. Bunlar sanki palyatif çözümler gibi geliyor bana.

Bu güzel, bu nadide bu doğanın bize emaneti olan İstanbul’da yaşamak artık zor zanaat oluyor. Yetkililerimizin iyi niyetlerinden asla şüphem yok. İstanbul’a bu kadar güzel kötülükler asla isteyerek yapılmaz. İstanbulumuzun trafiğini düzeltmek o kadar kolay mı?

Verdiğimiz rakamlar dikkatinizi çekiyordur şüphesiz. Bu durumda İstanbulumuzun trafiğini planlamak için ofislerini meşgul eden yetkililerimiz ne yapsın? İyiyi yapma niyetlerinden asla şüphem yok. Bu durumun çağrıştırdığı bir fıkra ile bitirmek istiyorum yazımı:

Vatandaş Agop ölmüş. Başında ağıt yakan karısı Rebeka. Aaaah Aaah çok iyi adam idi, her şeyi bilir idi Agop. Alamanca bilir idi, Fransızca bilir idi, İngilizce bilir idi değince orada bulunan, beraber büyümüş beraber okumuş ve beraber çalışmış Kirkor bunları duyunca: hafifçe Rebekayı uyararak Rebeka, Agop bunları bilmez idi niye böyle diyorsun değince Rebeka: Aaaaah aaah bilmez idi bilmez idi ama HEVES ederidi deyivermiş. Biz de bilenleri ve heves edenleri takdirlerinize sunuyorum.

 

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Rehat Faikoğlu / www.heykadin.com.tr

  • Site Yorum

Bir yorum bırak